Sen Fransuva Değilsin | Cezayirli Çocuğun Hikayesi

Cezayirli Arap bir ailenin çocuğu olan 7 yaşındaki Mahmud, okul çağı gelince Paris’te okula başlar. Okulun ilk günü Fransız hoca tek tek çocukların isimlerini sorar.
Sıra Mahmud’a geldiğinde, çocuk “Benim adım Mahmud” deyince hoca “Hayır, senin adın bundan sonra Jean Fransuva” der.
Okul sonrası eve dönen Mahmud’a annesi; “Mahmud hoş geldin, nasıldı okulun ilk günü?” diye sorar. Mahmud “Benim adım Mahmud değil, Jean Fransuva. Mahmud deme bana” deyince, annesi şaşırır ve üzülür.
Kendi evladı öyle bir yabancılaşmıştır ki, tanınamaz hale gelmiştir. Ne ettiyse, ne konuştuysa fayda vermez ve son kertede Mahmud’u terlikle bir güzel evire çevire döver.
Akşam baba eve gelir, o da “nasıldı okulun ilk günü Mahmud” diye sorar… Mahmud babasına da aynı tepkiyi verir, “Benim adım Mahmud değil, Jean Fransuva” der.
Tabi bu cevap üzerine baba da şaşırır ve üzülür. Mahmud’tan böyle bir değişimi o da beklemez. Evladına verdiği emeğe mi yansın, onun gözlerinin önünde yabancılaştığına kaybolduğuna mı yansın bilemez.
Saatlerce konuşur lakin fayda vermeyince sinirine hâkim olamaz ve o da Mahmud’u bir güzel haşlar…
Ertesi gün Fransız öğretmen Mahmud’a “Günaydın, nasılsın Jean Fransuva” diye sorar. Mahmud “Hocam hiç sormayın, akşam iki Arap’ın saldırısına uğradım” diye cevap verir.
Gelelim şimdi de bizim Jean Fransuva’lara…
Son günlerdeki tartışmalarla aramızdaki birçok Mahmud’ların Fransuva olmaya yeltendiklerini görüyoruz ne yazık ki. Nereden geldiğini, kimin çocuğu evladı olduğunu, soyunu sopunu, dinini töresini, kültürünü unutup; sırf başkalarına özenme adına teşhirciliği sanat, çıplaklığı çağdaşlık, LGBT savunuculuğunu özgürlük, Yunan savunuculuğunu Batıcılık zanneden Fransuva’lar o kadar çoğaldı ki…
Bir de kendini Fransuva olduğunu zannedenlere karşı (siyasi konjüktür gereği) hoş görünmeye, yaranmaya çalışan Mahmud’lar var maalesef. Onların durumu daha da ibretlik!
Bilesin ki sen, Fransuva değilsin.
Sen, Mahmut’sun, Ayşe’sin, Fatma’sın, Ali’sin, Ömer’sin.
Sen, İngiliz bir asilzadenin torunu değilsin.
Sen, Paris’te, Şanzelize’de siyah havyarla şampanya patlatan biri değilsin.
Sen, Teatro alla Scala Milano’da doğum günü partisi düzenlemedin.
Sen, Köln Dom Katedrali’nde vaftiz olmadın.
Sen, Erzurum’da dadaşsın, Denizli’de efesin, Elazığ’da Gagkoş’sun, Ankara’da seymensin, Sivas’lı yiğidonun evladısın.
Ne yaparsan yap, nasıl davranırsan davran, saçını ne şekil ne renk versen ver, sahnede ne tür showlar sunarsan sun, sen asla onlardan ol(a)mazsın.
Sen bu ezik ve öykünmeci tavrınla ancak onların sömürgesi, masalarının mezesi, sahnelerinin eğlencesi, oyunlarının figüranı bir medya maymunu olursun…
Unutma; sen Jean Fransuva değilsin…
