Okullar Açılıyor | Bakalım Sınıfta Kaç Kişi Var?
Bir okulda deprem tatbikatı yapılacakmış. Okul müdürü yıllardır tatbikat yaptığı için sıkılmış olsa gerek farklı bir şey denemeye karar vermiş. Toplamış öğretmenleri ve “Yıllardır aynı şeyi yapıyoruz. Bu sefer sirenleri çocuklar teneffüsteyken çalalım, bakalım ne olacak?” demiş.
Birkaç öğretmen bu fikre itiraz etmiş ama müdür kararlıymış. Gerçekten de yüzlerce çocuk teneffüste, bahçede neşeyle oynarken sirenleri çalmışlar.
Çocuklar sireni duyar duymaz koşturarak okula girmişler. Ne olduğunu anlayamayan öğretmenler de çocukların peşinden koşup okula girmiş. Sınıflara çıktıklarında, öğrencileri yaşam üçgeni oluşturmak için sıraların yanına çömelmiş halde bulmuşlar.
Sirenler susunca da daha önce yaptıkları gibi hep birlikte yine bahçedeki toplanma alanına doğru koşturmuşlar.
Okul ve öğretmenler işte o zaman anlamışlar çocuklara düşünmek haricinde her şeyi öğrettiklerini… Müfredat yetiştirme derdine düşüp insan yetiştirmeyi ikinci plana attıklarını fark etmişler.
Ve o andan sonra artık öğretimin yanında düşünmelerini de sağlayacak argümanlar üretmeye; mekanik birer robot değil, düşünen, sorgulayan, doğruyu öğretilerle beraber aklını çalıştırarak bulmanın yollarını öğretmeye karar vermişler…
Ez cümle…
Çocukluğumuzdan beri alıştık. Tahtaya hep “yoklar” ve “konuşanlar” yazıldı. Böylelikle “varlar” önemsizleşti, “konuşanlar” susturuldu. Pazartesi okullar açılıyor. Umarım artık öğretmenlerimiz ilk derste yoklama alırken, bir de Descartes’e göre mevcutları yani düşünebilenleri, sorgulayabilenleri “düşünebildikleri ölçüde var olduğunu bilenleri” yazmaya başlar.
Bakalım sınıfta kaç kişi var?